Kimin bu eller, kimin bu beden, kimin bu yüz… Ben tanıyor muyum?! Ben, ben… Ben kimim?! Bu dünya, bu dünya; gerçek mi?! Ne yapıyorum burada, bu yeryüzünde?! Bunun cevabını alabilen biri var mı? Gerçek neydi, gerçek hissedilenler miydi? Gerçek hissedilmese de olanlar mıydı? Ölüm! Gerçek ölüm müydü? Ölümün varolduğu bir dünyada gerçek neydi? Soyut sandığımız ama kalbini etkileyen duygular gerçek miydi? Bir tenin başka bir tene değmesi miydi gerçek? Gerçek neydi? Bir varoluş! Bir yokoluş! Bütünsel bir varoluş ve bireysel bir yokoluş muydu? Varolmak nasıl hissedilebilirdi ki! Bunca curcunanın içinde. Dünyanın yokoluşunu izlemek keyifli olurdu ama dünya maalesef yok olmuyordu, en azından benim görebileceğim bir zaman zarfında pek mümkün görünmüyordu. Her nesil bunu yaşıyordu sanırım; önceleri, bu dünyayı değiştirebilirim, ben geleceğim, benim gibi insanlarla beraber bizden öncekilerden daha iyi bir dünya yaratabiliriz hissi veya düşüncesi ama, sonraları, ne olu
2023... ömrünün neresindesin? Son zamanlarda kelimeler yok artık zihinde dolaşan; kalabalık, artık kelimelerle konuşmuyor. Söylenmesi gerekenler; müzik notaları, bazen renkler halini aldı. Çok az cümle duyulabiliyordu; kimsenin konuşmadığı bir yerde, bu alışılmadıkdı. Biliyorduk ki zamanında çok gürültülü bir zihin vardı, farklı alemlerin içinden gelen sesler, hiç sonu gelmeyen tartışmalar, travmatik bilinçdışından gelen homurdanmalar... Hepsi notalar haline gelmişti sanki, ama hiç bir müzisyenin okuyamacağı, daha önce hiç yazılmamış. Ama hissediliyor en derinden, müziğin tınısı sana bir şeyler anlatmaya çalışıyor. Hangi tür bir müzikti bu, o bile tanımlanamıyordu; hafiften jazz ritimleri ile girip bluesy gitarlarla devam eden, bir anda davulcunun atağıyla sert bir rock şarkısına dönüşüyordu, ardından sessizleşip ozanların sazlarıyla derinleşiyor. Bağlamanın gidişatı gidişat değil bir anda bir karanlık çöküyor ve hızlı gitarlar, davullar, hiç durmayan basslarla dünyanın en gürül